Bulanıklıların Sesi Ziyaretçi Defteri


Site AnasayfaMesaj Gönder
     
Yazan : YÖNETİM Şehir: Belirtilmemiş Zaman : 19 Mayis 2010 Çarsamba  
19 MAYIS 19 19 – 19 MAYIS 2010 TAM 91. YIL. KUTLU OLSUN !

Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi. İstanbul'da yaklaşık altı ay kaldı. Bu süre içerisinde vatanın kurtuluşu için çeşitli girişimlerde bulundu. Padişahla birkaç kez görüştü ve ona bu konuda düşüncelerini aktardı. Güçlü bir hükûmetin kurulması için çaba gösterdi. Basın yoluyla geniş kitleleri bilgilendirmeye, halkı aydınlatmaya çalıştı. Kurtuluşa giden yolun temel ilkelerini yine bu dönemde ortaya koydu. Bunları çok yakın arkadaşlarına anlattı. Böylece Millî Mücadeleden yana az sayıda, fakat etkin bir grup oluşturmayı başardı. Millî Mücadele Anadolu'dan başlatılacaktı. Bunun için öncelikle birer görevle Anadolu'ya geçilecek, mecbur kalınmadıkça görev terkedilmeyecek, görevi bırakmak gerektiğinde asla İstanbul'a dönülmeyecek, çalışmalar gayrî resmî bir tarzda sürdürülecekti. Samsun'dan başlayan süreçte, onun tutum ve davranışları izlenecek olursa bütün bu prensiplere bağlı kaldığı görülecektir. Başlangıçta kendisiyle birlikte Millî Mücadeleye atılan arkadaşları arasında, zorunlu olmadıkları halde İstanbul'dan verilen emirlere hemen uyarak görevini bırakanları, bununla kalmayıp İstanbul'a dönenleri, söz konusu prensiplere aykırı davrandıkları için Nutuk'ta ağır bir biçimde eleştirmektedir. Yüce Önder'i diğerlerinden ayrı ve üstün kılan, azmi, iradesi, kararlılığı, milletine sevgisi ve güveni, zafere olan mutlak inancıydı. Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliğine atandıktan sonra, heyecanla Harbiye Nezareti'nden çıkarken, "kafes açılmış, önünde geniş bir âlem, kanatlarını çırparak uçmağa"hazırlanıyordu. Oldukça sıkıntılı, zahmetli bir yolculuktan sonra,Samsun'da milletiyle kucaklaştı.

Samsun, mülkî taksimatta doğrudan Dahiliye Nezareti'ne bağlı Canik Sancağı'nın merkez ilçesiydi. Karadeniz kıyısındaki bu şirin kasaba, Birinci Dünya Savaşı'nın yükünü taşıyan yerlerden biriydi. Genel savaş sırasında özellikle Rus istilâsına uğrayan Türk topraklarından göç eden çok sayıda insan buraya gelmiş, kasabanın rengi, havası birden bire değişmiş, yeni gelenlerin barındırılması sıkıntılar yaratmıştı. Bunlar bir yana, Samsun aynı zamanda Pontusçu faaliyetlerin yoğun olduğu bir yerdi. Karadeniz'de dolaşmakta olan İtilâf donanmasından, Yunan savaş gemilerinin varlığından cesaret alan ve Samsun Rum metropoliti Germanos tarafından örgütlenen Pontus çeteleri sokaklarda dolaşıyor, asayişi ihlâl ediyor, köylere baskınlar düzenliyor, evleri, binaları ateşe veriyor ve korumasız Türkleri öldürüyorlardı. 9 Mart 1919'da Samsun'a çıkarılan 200 kişilik İngiliz birliği, Pontus çetelerini büsbütün şımarttı. Mütakerenin bozulacağı endişesiyle güvenlik kuvvetleri ya kullanılamıyor, ya da asayişsizliği önlemede yetersiz kalıyordu. Bu durumda sırf nefs-i mûdafaa için Türkler de harekete geçince, bu zamana kadar Pontus çetelerinin terör faaliyetlerini seyreden İngilizler, seslerini yükselttiler ve 21 Nisan 1919'da Osmanlı Hükümeti'ne bir nota vererek Orta Karadenizde Türklerin hırıstiyanları katlettiklerini bildirdiler, bunun önüne geçilmediği takdirde bölgenin işgal edileceği tehdidinde bulundular. Esasında olay bunun tam aksineydi. İngilizler gerçekleri tahrif ederek, Pontusçuları korumayı ve karışıklıkların devamını amaçlıyorlar bölgeyi işgal etmek için bahane arıyorlardı. İstanbul Hükümeti hemen bölgeye yetkili birini göndermek için kolları sıvadı. Derinlemesine bir araştırmadan sonra Mustafa Kemal Paşa üzerinde mutabakat sağlandı. Çünkü O, ikinci meşrutiyetin çalkantılı döneminde siyasete bulaşmamış, girdiği bütün savaşlarda zafer kazanmış başarılı bir kumandandı. İşte bu noktada Mustafa Kemal Paşa ile Samsun'un dolayısıyla bütün Anadolu'nun ve Türk Milletinin kader çizgisi kesişiyordu. O büyük insan, sebatla, inançla, doğru bildiği yoldan ayrılmadan Türk Milletinin geleceğini kurtaran kahraman oldu.

Mustafa Kemal Paşa'ya asayişsizliğe neden olan olayları tayin ve tespit ile bunların ortadan kaldırılmasının yanında daha başka görevler ve görevin gerektirdiği yetkiler de verilmişti. Atatürk, söz konusu yetkilerini değerlendirirken, bunları çok fazla bulduğunu ve İstanbul Hükümeti'nin bilerek, anlayarak bunları kendisine vermediğini belirtmektedir. Aynı günlerde ve daha sonra Anadolu'ya bir kısmı şehzadelerin başkanlığında olmak üzere heyetler gönderildi. Bunlar da önemli yetkilerle donatıldılar. Nasihat Heyetleri, Tahkik Heyetleri,Teftiş Heyetleri adı altında Anadolu'da dolaşan bu kurulların da vatanın kurtuluşu yolunda büyük sonuçlar elde edecekleri bekleniyordu. Basın, bu beklentilere tercüman oluyor, heyetler hakkında geniş bilgiler veriyor, gittikleri yerlerde karşılanmalarından her türlü faaliyetlerine kadar hemen her konuda kamuoyunu aydınlatıyor, hadiseyle birinci derecede alâkadar oluyordu. Halbuki Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderilmesi İstanbul basınında çok az ve sadece haber niteliğinde yer almaktaydı. Bu da kimden ve ne ölçüde sonuç beklendiğinin bir göstergesi sayılmalıdır.?u halde esas olan görev ve görevin gerektirdiği yetkiler değil, yetkileri yerinde ve zamanında tam bir liyakatla kullanmak, mutlak zafere ulaşabilmektir. Mustafa Kemal Paşa'nın başarı sırlarından biri de budur.

19 Mayıs, sadece Türk millî kurtuluş hareketinin başlangıcı olmakla kalmadı, yeni Türk devletinin çağdaş değerlerle milletler ailesi içerisinde yerini almasını da sağladı. Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıktığı andan itibaren zihnini meşgul eden problem millet iradesinin devlet hayatımıza yansıtılmasını sağlamaktı. Hatta denilebilir ki bunu kurtuluşun önüne koymuş millî mücadelenin vaz geçilemez ilk şartı saymıştı. 19 Mayıs'ı izleyen günlerde yapmış olduğu yazışmalardaki terminolojiye bakılacak olursa, bu açıkça görülür. İzmir söz konusu olduğunda "ordu ve millet bu işgalî tanımayacaktır" derken bunu kastediyordu. Samsun'dan Kâzım Karabekir Paşa'ya çektiği telgrafta "millet ve memlekete medyûn olduğumuz en son vazife-i vicdaniye"den amacı da buydu. Kurtuluş mücadelesi ancak milletle birlikte kazanılabilirdi. Milletle kazanılan mücadeleyi, yine milletle taçlandırmak lâzımdı. Yayın hayatına başlamalarına öncülük ettiği ilk iki gazeteden biri İrade-i Millîye, diğeri Hakimiyet-i Millîye adını taşıyordu. Bu değerler ve kavramlardır ki onu Türk Milletinin kalbinde "milletin kurtarıcısı", "devletin kurucusu" payesine yükseltmiştir.(alıntı)
     
     
Yazan : YÖNETİM Şehir: Belirtilmemiş Zaman : 19 Mayis 2010 Çarsamba  
Bir Hikaye: En iyi Buğday

Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:

- "Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor" dedi.

Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, "Neden olmasın?" dedi çiftçi.

- "Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor."


Bildiklerimizi paylaşmak, bizden bir şeyler alıp götürmüyor. Bilgi Güçtür, Paylaştıkça Büyür felsefesiyle bildiklerimizi burada paylaşmaya çalışıyoruz. Kısıtlı vaktimizle elimizden gelen bu kadar. Bizleri bu yolda yalnız bırakmayan siz değerli dostalara sonsuz teşekkürler. Bu site bu hale geldiyse bilinki sizlere ait bir tık'ın bile faydası var.
     
     
Yazan : Kutbettin POLAT Şehir: Menemen/İZMİR Zaman : 18 Mayis 2010 Sali  
"Prof. Dr. Türkan Saylan

Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak amacı ile gerçekleştirdiği çalışmalar, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğini kurarak bu konuda sivil toplumun duyarlılığını arttırdığı ve Türk toplumunun gelişmesi ve kalkınması için önderlik yaptığı için 2005 yılında, Prof.Dr. Türkan Saylan, toplumsal duyarlılık ve sivil toplum önderliği konusunda, 'Türklider' seçilmiştir.



Türkan Saylan 13.12.1935 İstanbul doğumludur. 1944 - 1946 yıllarında Kandilli İlkokulu ve 1946 - 1953 yıllarında Kandilli Kız Lisesi'nde okumuştur. 1963'de İstanbul Tıp Fakültesini bitirmiştir. 1964-1968 yılları arasında Sosyal Sigortalar Nişantaşı Hastanesi'nden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını almıştır.

1968 yılında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'nda Başasistanlığa başlamıştır. 1971'de İngiliz Kültür Heyeti'nin bursuyla İngiltere'de ileri eğitim görmüş, 1974 de Fransa'da 1976'da yine İngiltere'de kısa süreli çalışmalar yapmış, 1972'de, doçent, 1977'de profesör olmuştur.

1976 yılında Lepra (Cüzzam) çalışmalarına başlamış, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı'nı kurmuştur. 1986'da kendisine Hindistan'da "Uluslararası Gandhi Ödülü" verilmiştir.Dünya Sağlık Örgütü'nün Lepra konusunda danışmanıdır. Uluslararası Lepra Birliği'nin (ILU) kurucu üyesi ve Başkan yardımcısıdır. Avrupa Dermato Veneroloji Akademisi'nin ve Uluslararası Lepra Derneği'nin üyesidir.

1981-2002 yılları arasında 21 yıl, gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliği'ni yapmıştır.

1982 - 1987 yılları arasında, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı'nı, 1981 - 2001 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü'nü yürütmüştür. Aynı kliniğin öğretim üyesi olarak 2002 yılı sonuna kadar çalışmış ve 13.12.2002 tarihinde, emekli olmuştur.

1989'da, bir grup Atatürkçü aydın tarafından devrim yasalarını ve laik düzeni koruyup geliştirmek amacıyla oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) kurucularındandır ve halen Genel Başkanlığını yürütmektedir.

1990'da oluşan "Öğretim Üyeleri Derneği"nin kurucusudur ve ilk dönem II. Başkanlığını yapmıştır.

1990'da oluşturulan "İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi"nin kuruluşunda görev almış ve 1996'ya kadar Müdür Yardımcılığı ile Kadın Sağlığı derslerinin koordinatölüğünü yapmıştır.

1995'de mezun olduğu lise için oluşturulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı (KANKEV)nın ve 1995'de kurulan Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı (TÜRKÇAĞ)'nın kurucusu ve başkanıdır. Birçok mesleki ve sosyal derneğin üyesidir.


1996'da İstanbul Üniversitesi kendisine "Atatürk İlke ve Devrimleri" ödülünü vermiştir. İngiltere dermatologlarının derneği olan Dowling Kulübü (1978) ve Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği (1996) tarafından onur üyesi seçilmiştir. Ülkemizde Yılın Kadını (1990), Melvin Jones Ödülü (1991), Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü- İncirli Lions (1996), Kuvayi Milliye Ödülü - Haliç Rotary (1997), Fahrettin Kerim Gökay Ödülü - Türk Lions Vakfı (1997), Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü (1998), 75. Yıl Ödülü - Türk Kadınlar Birliği Şişli Şb. (1998), Uğur Mumcu - Muammer Aksoy Ödülü - ADD İstanbul Şubesi (1999), "Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur Ödülü" (2000), İtalya "Foyer des Artistes" Kurumu Ödülü (2001), Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği 2001 yılı ödülü, Atatürk Ödülü - Amerika / Atatürk Topluluğu (2001), Sanat Kurumu Onur Ödülü (2002), Dünya Atatürkçü Kuruluşları Atatürk / Çağdaşlık Ödülü (10 Kasım 2003) gibi ödülleri vardır. 2004 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, TED Koleji eğitime yaptığı katkılar nedeniyle Eğitim Ödülü, Rotary Kulübü, "kendinden once hizmet" ilkesine örnek davranışı nedeniyle 100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü Izmir Karşıyaka Belediyesi İnsan Hakları Ödülü (2004),Tempo Dergisi "Türkiye'nin En İyi Eğitimcisi" Ödülü (2004), Kültür Üniversitesi, İstanbul genelindeki üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyeleri arasında yaptığı anket sonucunda "Yılın En Yürekli Kadını" Ödülünü (2004) vermiştir.

Gönüllü kuruluş olarak; ÇYDD'nin Genel Başkanlığını, TÜRKÇAĞ ve KANKEV Vakfı Başkanlığı ile Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı Başkanlığı'nı, sürdürmektedir.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 31 Mart 2000 tarihinde Sosyal Hizmetler Danışma Kurulu üyeliğine seçilmiştir. Halen bu görevi sürdürmektedir.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2 Şubat 2001'de YÖK üyeliğiyle görevlendirilmiştir. Halen bu görevi sürdürmektedir.

2003 - 2004 arasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyeliği yapmış olup halen İstanbul İl İnsan Hakları Kurulu üyesidir. Emeklilik sonrası haftada iki gün Alman Hastanesi'nde hastalarına bakmaktadır.

2005 yılı başı olarak, toplam 440 yayını bulunmaktadır. Bunların 50'si yabancı dergilerde yayınlanmış tıbbi çalışmaları, 204'ü tıbbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186'sı ise Türkçe tıbbi dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimleridir.

2'si kitap, 3'ü seminer kitabı olmak üzere 5 yayının editör grubunda yer almıştır. 1.Basamak Sağlık Hizmetlerinde Deri ve Zührevi Hastalıklar El Kitabı adlı ve 5 baskı yapan ders kitabı, makalelerini içeren ve 3 baskı yapan Cumhuriyetin Bireyi Olmak, çocukluk yaşamını anlatan ve 3 baskı yapan "AT KIZ", son yazılarının toplandığı ve 2003'de yayınlanan Cumhuriyetin Bireyi Olmak II ve 2004'te Mehmet Zaman Saçlıoğlu'nca kaleme alınıp T. İş Bankası'nca yayınlanan, yaşamının öyküsünü içeren ve 4 baskı yapan Güneş Umuttan Şimdi Doğar olmak üzere 5 kitabı yayınlanmıştır.

Biri grafiker diğeri hekim iki oğlu ve 2 torunu vardır.

Türkan Saylan, 18 Mayıs 2009 tarihinde vefat etti.Ölümünün birinci yılında saygıyla anıyoruz.Saygılarımla.
.
     
     
Yazan : Gökhan GÜNEY Şehir: ANKARA Zaman : 18 Mayis 2010 Sali  
ALLAH'IN EMİSİNİn OĞLUYUM.

Kurnaz bir tat saf bir terekeme'nin evine misafir gelir,aradan üç beş,onbeş gün geçer ve hiçbir şeye adlırmadan tam tamına üç ay kendisini terekeme'ye besletir.
Misafirin bu haline kızan terekeme ona:"Ay gardeş gonah dediğin üç gün,bilemedin beş gün olar,sen üç aydır burdasın." dediğinde kurnaz tat" sen meni tanımadın mı Men Allah'ın emisinin oğluyum" diye cevap verir.
Tat'ın bu sözü üzerine O'nun elinden tutup götürüp caminin kapısının önüne bırakır ve derki:
-Madem sen haşa Allah'ın oğlusan,İşte gördüğün bu konah Allah'ındır...Burda yat,burda kalkh garnını burda doyur...Bir daha bize gelme.

Not :terekemeler kibabı sayfa 206.
     
     
Yazan : Gökhan GÜNEY Şehir: ANKARA Zaman : 17 Mayis 2010 Pazartesi  
SAYIN ALİ TURANLI
Sayın Ali Turanlı yaşamıyla kendini yazmış ve topluma kabul ettirmiş. Onu minnet ve şükranlarımla anmak ve vefa borcumu ödemek istedim. Bulanık'a gerek ekonomik ve gerekse kültürel yönlerden çok şeyler verdi, ağır başlı ve kültür yapısı yönlerini tipolojisinde barındıran .Sayın Ali Turanlı saygın kişilik davranışlarıyla da hepimize örnek olmuş kuşağının gönlünde taht kurmuş bu nedenle vazgeçilmezlerimiz arasında daima kalplerimizde yerini almıştır. Bulanık'a çok şeyler vermiş ve Biz Bulanıklılar da ondan çok şeyler öğrendik ve örnek aldık .
1922 yılında Gürcistan'ın Başkenti Tiflis'te doğmuştur. Öğrenimini Türkiye'de tamamlamış 1933 yılında Ortaokuldan mezun olmuş. Birinci sınıfı Muş'ta ikinci sınıfı ve diğer sınıfları Kars'ta bitirmiş. Kars'tan Ağrı'ya tatillerde motorlu vasıtalarla gidip gelirdi. Fakat Ağrı'dan Bulanık'a 150 km lik yolu sırtında çantasıyla yürüyerek gelerek öğrenimini bin bir zorluklarla tamamlamış hayat nasıl kazanılıyormuş. Tabi bu söz kolay yollardan kazananlar için geçerli olmasa gerek;
Ticari ve Zirai sahalarda Doğu Anadolu da yeniliklerin öncülüğünü yapmıştır. Muş ili Bulanlık'ta kendi çiftliğinde ilk olarak motorlu ziraatçılığı başlatıp kültür ırkı inekçiliğini devletin tüm zorluklarına karşı ilk kuranlardandır. Aynı zamanda çevre illere de yenilikleri götürme becerisini göstermiş. Erzurum da atölyeler kurarak yün halı dokumacılığı başlatıp Dünya fuarlarında beğenilen ve aranılan Hereke tipi halılarla öncülük yapmıştır. Azerbaycan ve Güney Afrika Cumhuriyetlerinde faaliyet gösteren birçok şirketleri vardır. 1926 yılında Kars'a yerleşen Rahmetli Babası Sayın Aslan paşa Türkiye de ilk kaşar peyniri mandıracılığı, kültür ırkı inekçiliği, öncülüğü yaparak Kars ve yöresinde Zavot ırkı diye adlandırılan ırkın Kars ve yöresinde yayılmasına sebep olmuştur. 1928 yılında Rusya ile ithalat ve ihracat başlatmıştır. Rusya'dan, şeker, bez, pazen, şayak ve basma gibi ürünler ithal edip karşılığında canlı hayvan ve peynir vererek ihracat gerçekleştirmiş ve Türk ekonomisine ve Bulanıklılara katkı sağlamıştır. Bunların yanında sütün kremasını ayıran makineyi çayır biçme, modern pulluk ay çiçek fabrikası, kaşar mandıracılığı, kültür ırkı hayvancılığı, projelerini geliştirmiş ve sağlamış ve Bulanık halkının yararına sunmuştur. Sayın Ali Turanlının eserleri: Sönen Saadet isimli piyes, 70 yıl Akan Gözyaşları Bitmeyen Izdıraplar adlı roman, yaşam Felsefesi adlı şiir kitabıdır. İşte Yaşam felsefesi isimli şiir kitabından bir bölüm sizlere aktararak onu minnet ve şükranlarımla anmak istedim.

NİÇİN YAŞIYORUZ
Niçin yaşadığımızı sorsalar
Bu sualın üzerinde dursalar
Ölmek için yşadığımızı bilip
Yaşamak için yediğimizi sezip
Yemek için çalıştığımızı anlayıp
İşte hayatın felsefesi budur deseler.

Hoşça Kalın,sevgiyle kalın..!
     
     
Yazan : Gökhan GÜNEY Şehir: ANKARA Zaman : 16 Mayis 2010 Pazar  
Van yöremize özgü bir skeç'ten
umarım beğenirsiniz..!paylaşmak istedim.
Ankara'nın sisli havasından sizlere selam ve sevgiler..!

ŞOBA

Memo Şoba(Grip) olmuş anası başında
Memoya soruyor:

Vıle Memo! Nolupsan?
Sararıp solupsan.
Kaç gündür fark etmedim,
Niye bele olupsan?

MEMO:
Gız ana, şoba olmuşam,
Sararmışam solmuşam.
Ben böyle değildim,
Bilmem nece olmuşam.

ANNESİ:
Anam kurban başına,
Kirpiğine kaşına.
Tumanın başan serele,
Çek üstünde besmele.

MEMO:
Gız ana ele terledim,
Bala gibi ağladım.
Sen gelende yanıma,
Tumanımı bağladım.

ANNESİ
Vile şobasan şoba,
Biberli iç bir çorba.
Getirağ demli çayı,
Çayında vardır payı.

MEMO:
Getir demli çayımı,
Çağır gelsin dayımı.
Beraber gelsin bibi.
Pişsin çömleğin dibi.

ANESİ
Anan kurbandır sana,
Gözlerim dola dola.
Sakın sen olma şoba
Kelleyi koyağ kaba.

MEMO:
Keledoş ister gönlüm,
Yemesem kalır ölüm.
Keledoş yesem ana,
Dua ederim sana.

ANNESİ
Ezim sana kurudu,
İstediğin bumuydu.
Keledoşu yiyesen,
Bana dua edesen.

O ANDA MEMONUN ARKADAŞLARI GELİR:
ARKADAŞLARI:

Vıle Memo hastadır,
Gelin gidağ yanına.
Bakalım ne haldadır,
Bir şey olup canına.

ARKADAŞLAR KAPIDA:
Kapı çalar taka tak,
Memo söyler ana bak!
Arkadaşlar gelmişler,
Bir şeyler getirmişler.

ANASI KAPIYI AÇAR:
Vay uşaklar hoş geldiz:
Yine memoyu bildiz.
Memo şoba olmuş,
Hem sararmış hem solmuş.

Buyurun gelin bize,
Memoyu gösterim size,
Memo evde uyumuş,
Kulakları büyümüş

ARKADAŞLARI GİRER İÇERİ
Bakarlar Memo yatıp,
Tumanın ıslatıp.
Diyerler memo bu ne?
Utanmiyisan sen vıle.

MEMO YATAKTA GÜLER:
Vıle oğlum şobayım,
Bilmiyem ne babayım?
Üç gündür ben böyleyim,
Siz söyleyin neceyem?

ARKADAŞLARI:
Utan memo kalk yeter.
Yatsan olursan beter.
Biz geldiğ yanına,
Yakışmıyor şanına.

MEMO:
Vıle,aha men kalktım.
Feleğe tekme attım.
Yeter artık utanın,
Benim yanımda kalın.

ARKADAŞLARI HEP BİR AĞIZDAN:

Aha memo dirildi,
Ama biraz yoruldu.
Allah şoba etmesin,
Kimseyede vermesin
     
Sayfalar: 1 2 3 4 5 >>>

en iyi açık parfüm | açık parfüm | Parfüm | indir