MANCILIK KÖYÜ


Site AnasayfaMesaj Gönder
     
Yazan : İsmail Oğuz Şehir: Ilıca-Balya-Balıkesir Zaman : 28 Subat 2010 Pazar  
Siteniz güzel olmuş. Tebrikler.
Ancak Mancınık köyü tarihi olmayan bir köy mü ki tarihi ile ilgili bilgiler yok!!!!
     
     
Yazan : Ümit Yaşar Şehir: MANCILIK Zaman : 19 Subat 2010 Cuma  
Dostlar Seni Unutur mu?
________________________________________
Doldurulmaz yerin senin
Dostlar seni unutur mu?
Hiç sönmezdi nurun senin
Dostlar seni unutur mu?

Tertemiz bir özün vardı
Apaydınlık yüzün vardı
Söylenecek sözün vardı
Dostlar seni unutur mu?

Her gerçeği gören sendin
Aşk sırrına eren sendin
Gönüllere giren sendin
Dostlar seni unutur mu?

Çektin, yazdın ve söyledin
Verdin, almak istemedin
Sadık yarim toprak dedin
Dostlar seni unutur mu?

Hiç kimseyi incitmedin
Kalp kırmadın, kin gütmedin
Dostlarını unutmadın
Dostlar seni unutur mu?

Şiirde sağlam temeldin
İnsanlıkta en güzeldin
Biz bir ÜMIT, sen VEYSEL'din
Dostlar seni unutur mu?
Yukarı
Bir Gece Ansızın Gelebilirim
________________________________________
Bu kadar yürekten çagirma beni
Bir gece ansizin gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim
Belki de hayata yeni baslarim
Içimde küllenen kor alevlenir
Bakarsin hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kimbilir
Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarinda
Ask bu özleyis bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında
Ya da unuturum kim oldugumu
Hatirlamam belki adimi bile
Belki de çildirir, deli olurum
Sana kavuşmanın heyecanıyla
Aşk bu, bilinir mi nereye varir
Ne durdurur özlemini, sevenini
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çagirma beni
Yukarı
Yine de İyimserlik
________________________________________
Kardeşim
Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana
Uçak sağ salim inebilsin meydana
Doktor gülerek çıksın ameliyattan
Kör çocuğun açılsın gözleri
Delikanlı kurtarılsın kurşuna dizilirken
Birbirine kavuşsun yavuklular
Düğün dernek yapılsın hem de
Susuzluk da suya kavuşsun
Ekmek de hürriyete
Kardeşim
Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana
Onların dedikleri çıkacak
Eninde de, sonunda da...

Yalnız Kadınlar
________________________________________
Kim bilir yalnızlığı kadınlar kadar
Karlı dağların en yüksek tepeleri mi
Terkedilmiş şehirlerin caddeleri
Gökyüzünün yıldızsız geceleri mi

Kadınlar bir ömür boyunca yalnız
Ta dünya kurulduğundan beri
Yalnızlık ışığını yakar her gece
Sonsuz karanlığımızda elleri

Nasıl yağmur yağarsa yalnızlığına şehrin
Öyle mahzun ve yalnız kadınlar tanıdım
Denizler ortasında geniş ve derin

Bir dünya gördüm kadınların gözlerinde kapkara
Yalnızlık ne imiş anladım
Acıdım kadınlara

Adak
________________________________________
Sana şiirler okuyacağım, gitme
Günesler doğacak yalnızlığımdan
Sana bir ışık getireceğim
Büyük aydınlığımdan
Sana bir dolu umut getireceğim
Küçük ellerine sığmayacak
Sana Afrika gecelerini getireceğim, sımsıcak
Sana çiçekler getireceğim
Bozulmuş güz bahçelerinden
Sana bir serinlik getireceğim
Yağmur tanelerinden
Sana avuç avuç yıldız getireceğim
Güneşimden başka
Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim
Kopuk kopuk dalga dalga
Sana bir rüzgar getireceğim
Dağlardan, tepelerden
GITME, sana zamanı getireceğim
Zamanın bittiği yerden

Mektup
________________________________________
Biliyor musun
Senden ayrılalı sakal bıraktım
Zamanının akışına koyuverdim kendimi
Gömleklerim kolalı değil artık
Pantolonum ütülü değil
Ayakkabım boyalı değil
Öylesine değiştim ki
Görsen tanıyamazsın
Sabahları gün doğarken kalkıyorum
İlk isim bir sigara yakmak oluyor
Ve bir süre denizin hışırtısın dinliyorum
Sonra, apansız sen geliyorsun aklıma
Gözlerin, dudakların, ellerin geliyor
Simdi nerdesin kim bilir
Yatağında uyuyor olmalısın
Artık beni görme rüyalarında, korkarsın.
Mevsim sonbahar malûm ya
Serde de kör olası sairlik var
Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum
Ağaçların yaprakları dökülmeğe başladı
Keskin poyrazlar esiyor kuzeyden
Kuşlar durmadan göç ediyor
Ara sıra düsenler oluyor yorgun ya da yaralı
Tutup okşuyorum tüylerini, gagalarından öpüyorum
Ve diyorum ki
Sana kavuşmak için bir göçmen kus olmalı
İşte böyle
Günler, haftalar geçip gidiveriyor
Saçım, sakalım birbirine karıştı
Yine de her geçen gün
Kendime biraz daha alışıyorum
Ve biliyor musun
Unutamayacağımı bile bile
Seni unutmaya çalışıyorum...

Dost Bildiklerim
________________________________________
Sanırdım gündüzdü onlarla gecem
İçimde ümitti dost bildiklerim
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim

Hepsi varken baharımda, yazımda:
Kisin bir burukluk kaldı ağzımda
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim

Nerde o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim

Meydana çıkalı asil çehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer birer bitti dost bildiklerim

Korkar oldum bana "dostum" diyenden
Yoksa yok olandan, varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim

Her Gün Seninle
________________________________________
Güzel olan
Her günü seninle tekrar tekrar yasamak
Erimek yarini olmayan zamanlarda
Durdurmak bir yerde bütün saatleri
Bütün kuralları kırıp parçalamak
Sonra varmak o yerlere
Mevsimlere dur demek
Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara
Güneşi bir aksam saatinde tutup bırakmamak
Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere
Delicesine içmek
Ve unutabilmek her şeyi ansızın
Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları asmak
Güzel olan
Sevmek seni Tanrılar gibi
Seninle Tanrılaşmak...

Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin
Ne bu şehir kalacak
Ne bu duygusuz sürü
Bu korkunç kalabalık
Her vapur seni getirecek bana
Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim
Kapılar sana açılacak
Senin için söylenecek şarkılar
Şiirler senin için yazılacak
Her evde bir resmin
Her meydanda bir heykelin olacak
Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi
Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi
Kopup ötelerden, ötelerden
Yalnız bana geleceksin
Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin.

Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sivrildim korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum...

İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun
Anladım yaşadığımı her nefes alışta
Seninle geçtim bütün zamanlardan
Seninle var oldum
Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta.

Ellerinde bir yer vardır, ben bilirim
Ne zaman oradan öpsem,
Değişir gözlerinin rengi
Yanar dudakların, terler avuçların
Dökülür kapkara aydınlık gibi
Omuzlarına saçların
Gitgide artar kalbinin vuruşları
Bir musiki halinde dünyamı doldurur
Ansızın bütün sesler kesilir
Zaman durur
Bir bas dönmesi baslar o en yükseklerde
Her gün seninle yeniden var oluruz
Eriyip kaybolduğumuz yerde...

Sesini duymadığım gün
Yaşanmış değil
Açan çiçek değil
Öten kus değil
Yüzünü görmediğim gün
İçimde yıldızlar sönük
Güneşler Güneş değil
Seni sevmediğim gün
Seni anlamadığım gün
Olacak is değil...

Her günüm seninle geçsin
O güneşe en yakın
Kimsenin varamayacağı bir dağ başında
Uçsuz bucaksız uzak denizlerde
İnsan ayağı değmemiş ormanlarda
Uzaklarda, en uzaklarda
O gemilerin uğramadığı limanlarda
Işığım ol, alınyazım ol benim
Vatanim ol, evim ol
Yeter ki bir ömür boyu benim ol
Her günüm seninle geçsin...

Bir Gün Anlarsın
________________________________________
Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın
Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz
Ama yorgun
Ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın
Bir gün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın
Yukarı
Beni Unutma
________________________________________
Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için su yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma
________________________________________
...................................*...................................
* *
     
     
Yazan : MANCILIK Şehir: MANCILIK Zaman : 12 Subat 2010 Cuma  
"Yavaşla!" kitabının yazarı psikiyatrist Kemal Sayar'dan:



* Hayatımızın her alanını telaşla yaptığımız bir şeylerle dolduruyoruz. Modern toplum hızla unutmak istiyor. Oysa günümüzde bazı şeyleri hatırlamaya ihtiyacımız var.



* Yavaşlamak insanın kendi kendine bakmasını mümkün kıldığı için de önemli. Yavaşladığımız zaman ilgimizi iç dünyadan dışımıza çevirmiş oluyoruz. İçimizde sarsılmaması gereken birtakım şeyler arıyoruz. Hız dünyasında insana mutluluk veren sabit değerler kalmamaya başlıyor.



* Hız, esrime ve esneklik veriyor insana. Hayatın her anını koşturarak geçiren biri görünüşte mutlu; ama o meşguliyetler gün geliyor insana da tatminsizlik hissine inkılap ediyor. İnsanın daha derinden haz verecek birtakım içsel kaynaklar gerekiyor. Bunlar ancak içe bakışla, tefekkürle, murakabe ile yakalanacak değerler.



* Gençler için de "huzurev"lerine ihtiyaç var. Bir çayın etrafında sohbete tutuştuğumuz anlara, sevdiklerimize zaman ayırdığımız vakitlere ihtiyacımız var.



* Mutluluk alanında yapılan çalışmalar bize insanın karnı doyduktan ve iyi kötü barınacak bir çatısı olduktan sonra maddî refahın artmasının insana mutluluk olarak geri dönmediğini gösteriyor. İş dünyası insanın mutsuzluğunun en önemli nedenlerinden birisi günümüzde. İş ortamında insanlar ruhlarını ve kendilerini ifade edemiyorlar.



* Telaşlı hayata reçetemiz şudur: Hayatı basitleştirin! Bugün Batı’da yavaşlama hareketi bayağı ciddi bir taraftar topluyor kendisine. Bunun için ne yapabiliriz: Tüketim alışkanlığımızdan kendimizi biraz geriye çekebiliriz. İnsanlar markalar arasında karar verirken bile büyük mutsuzluk yaşıyorlar. Paraya tahvil edilemeyecek temel değerlerin hakkını vermeliyiz.



* Bir dostumuz yardım talep ettiğinde hızlıca koşmak lazım ama. Hayırda acele etmeli. Biz ego tatmininde çok acele ediyoruz. Bedenlerimiz çok hızlı; ama duygularımız ve ruhlarımız o hıza yetişemiyor.



* Bir insan, hayatı sadece araba camından izlerse tabiatla konuşamaz. Bu da bizi yoksullaştıran bi şey. Henry David Thoreau’nun Walden Gölü’nün kıyısında yaptığı gibi haftalar süren uzun yürüyüşler ve inzivalar yapmak, börtü böcekle konuşabilmek gerekir. Cep telefonunu zaman zaman kapatıp, kapsama alanından çıkmak, e-mail yerine dolmakalemle mektuplar göndermek iyi hamleler olabilir.



* Araba, insanı yalnızlaştırıcı bir şey çünkü. Hızın getirdiği çok fazla hastalıklar var. Medeniyet hastalığı denilen psikomatik hastalıklar, kardiyolojik sorunlar, panik bozukluğu ve bağırsak problemleri... Aşırı zaman baskısı altında yaşayan insanların kalp krizine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir.



* Hız kültüründe yaşamaya alışmış insanlar, kendilerini o hızın getirdiği üretime ayarlayamadıkları zaman depresyona girmeye başlıyorlar.



* Hızlı balığın yavaş balığı yuttuğu bir anlayış üzerine kurulu bir ekonomik sistem var. Bu tip insanların tatillerini bile bir telaş duygusu içinde yaşadıklarını görüyorum. Tatil beldelerinde o kadar çok insan, havuz başında, ormanda, deniz kenarında sürekli olarak cep telefonları ile talimatlar yağdırırlar. İşte bu yavaşlayamama, insanın kendi narsislik ihtiyaçlarını karşıladığı bir ruh halidir.



* Postmodern kapitalizm yavaşlığı da ticarî bir mamul haline getirerek size satıyor. Birtakım meditasyon ve ‘içini dök rahatla’ tarzında basit terapi programlarıyla pazarlıyor. Hâlbuki bu, insanın tek başına başarabileceği bir şeydir. Bir parkın köşesine gidip oynayan çocukları, bitkileri seyretseniz bile aynı sonucu alırsınız.



* Hem bizi hızlandırıp hem de yavaşlama programları ile cebimizdeki paradan birazını daha alıyorlar.



* Yavaşlayıp da oradan kendine bir hazine bulabilen insanlara hayranlıkla bakıyorum. Sadece yavaşlığı, miskinliği yüceltmek bizim kültürümüze ters. ‘Yavaş yavaş acele et’, çok doğru bir felsefe. Ânı yakalamak, ânın oğulları olmak önemli.



* Hız, insanın doğal ritimlerine bir müdahaledir.



* A ve B şehrinden yola çıkan iki kişiden biri saatte 5, diğeri 8 km hızla yol alıyor. İlki şehre diğerinden 15 dakika önce geliyorsa kazanan kimdir? Son gelen kazanır. Çünkü o yolda bir sürü insana hikâyesini anlatmış ve birçok kişinin de hikâyesini dinlemiş olarak zengin bir şekilde gelir.



* Hız eksenli bir hayata eklemlenmek durumunda kalan ve bu kısır döngüden rahatsız olanlar YAVAŞLAYIN! Bu dünyadan bir kere geçeceksiniz!
     
     
Yazan : Mancılık Şehir: MANCILIK Zaman : 12 Subat 2010 Cuma  
Ey oğul! Beysin...



* Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.

* Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

* Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.



* Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın! Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz.



* Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.



* Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

* İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.



* Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.



* Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.



* Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme!



* Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

* Şu üç kişiye acı: (1) cahiller arasındaki alime, (2) zengin iken fakir düşene ve (3) hatırlı iken itibarını kaybedene.



* Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

* Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.

* En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.



* Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.



* İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!

* Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.



* Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı. Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.



* Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.



* Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!

* Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.



* Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!



* Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...
     
     
Yazan : Mancılıklı Şehir: MANCILIK Zaman : 12 Subat 2010 Cuma  
Serpil YILMAZ
'Ülke bölünüyor'
İşadamı Prof. Dr. Güntekin Köksal'dan Başbakan'a açık mektup


Genç cumhuriyetin rahmetle andığımız sanayi öncülerinden Vehbi Koç'un başbakanlara gönderdiği mektupları, Sakıp Sabancı'nın medya önünde iktidarlara yönelik eleştirilerini anımsatır, "ciğerden" gelen bir ses, onu sizinle paylaşacağım.
"Başbakan'a açık mektup" yazan Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güntekin Köksal'ın sözcükleri yer alacak burada. Mektuba köşemde yer vermemdeki en önemli kriter; samimi bir vatandaş olarak gördüğüm Köksal'ın adının bugüne kadar hiçbir siyasetçiyle birlikte anılmaması ve servetinin kaynağının bilgiyle donatılmış emek olduğunu bilmem.
Üreten ve düşünen insanların sesi diye okudum mektubu, aynen aktarıyorum:
"Ankara, 14 Şubat 2008

Sn. Recep Tayyip Erdoğan
T.C. Başbakanı
Başbakanlık/Ankara
Başbakan'a açık mektup

Sayın Başbakan,

Ben müsaadenizle önce kısaca kendimi tanıtayım. 77 yaşında bir işadamıyım. Devlet bursu ile Avrupa'da okudum. Maden ve petrol konularında 2 master yaptım. Yurda döndükten sonra 10 senesi Batman'da olmak üzere 17 sene TPAO'da çalıştım. 34 senedir de 1974'te kurduğum Pet Holding şirketlerini yönetiyorum. SSCB, Almanya, Rusya, Kazakistan, Azerbaycan ve Yemen'de başarılı yatırımlar yaptım. Halen Türkiye, Kuzey Irak ve Yemen'de çok değerli sahalarda petrol üretimi yatırımlarım var.
Çeşitli konularda ilklere imza atan, girişken bir müteşebbisim. Risk alırım. Memleketimi çok severim. Hiç sigortasız adam çalıştırmam, vergi kaçırmam... Çok eski ve köklü bir aileden geliyorum. Dedelerim, sadrazam, vezir, asker olarak ülkemize hizmet etmiştir. Atatürk ve devrimlerine çok bağlıyım. Atatürk olmasaydı ve bu devrimleri yapmasaydı bugün bizim dinimiz ve ismimizin de aynı kalması imkânı olmadığına inanırım. Kısacası yüzde yüz bir Atatürk çocuğuyum.
Allah'a inancım tamdır. Allah'ın dürüst, çalışkan, doğru insanların daima yanında olduğuna tecrübelerimle de inanırım. Türkiye'den kolay kolay vatan haini çıkmaz. Sizin ülkenizi sevdiğinize ve kendi stilinizde ülkemizi kalkındırmaya çalıştığınıza inanıyorum. Zeki, çalışkan ve çok karizmatik bir karaktere sahip olduğunuzu da biliyorum. Ancak ülkenin bugünkü durumunu üzülerek söyleyeyim ki hiç iyi görmüyorum. Hemen sinirlendiğinizi, kızdığınızı ve söylendiğinizi görüyorum. Medyaya sinirli, sert, kırıcı beyanatlar veriyorsunuz. Bir başbakanın her dakika sinirlenmeye hakkı yoktur. Ülke bölünüyor... Biz ve onlar diyorsunuz. Bu ne demek? Tarihimizde hiçbir başbakan halka böyle hitap etmemiştir. Kendinize hâkim olun!
Senelerce üniversitelerde hocalık yaptım. Konferanslar verdim. Hâlâ da üniversitelerde konferanslar veririm. Babanız yaşındayım. Hocayım... Bu yüzden hiçbir işadamının yapamadığı bu ikazları yapmaya hakkım var.
Küçük bir vakfımızda her sene 25-30 üniversite çocuğuna burs veririz.
Sayın Başbakan!
Müsaadenizle size birtakım tavsiyelerde bulunuyorum:
Bugün çok güçlüsünüz. Ya yarın? Allah bilir!!!
İnsanlar kendilerini en güçlü hissettikleri zamanlarda en büyük hataları yaparlar. Tarihte bu husus defaatla sabittir. Ancak şu atasözünü hiç unutmayın!
"Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var"
"Keskin sirke küpüne zarar verir!" Sinirlerinize hâkim olun! Bağırıp çağırıp kötü konuşmayın. İnsan kalbi sırça gibidir. Kırdığınızda tamiri imkânsızdır. Çok ağır konuşuyorsunuz. Aydınlara, medyaya, yargıya, üniversitelere değer verin, görüşün, fikirlerini alın! Onlar da bu memleketin çocukları!!! Onların fikirleri, görüşleri, bilgileri, tavsiyeleri etrafınızdaki çok kişiden daha değerli olabilir. Her güçlü kişinin etrafının "evet efendimciler", "dalkavuklar" tarafından sarılmış olduğunu bilmeniz lazım.
Etrafınızdakilerin çoğunluğu her şeyi size soruyorlar. Her şeyi hiç kimse bilemeyeceği gibi siz de bilemezsiniz. Bilmediklerinizi açıkça söyleyin. Her hususta fikir beyan etmeyin, danışın, öğrenin. Monolog yapıyorsunuz. Diyalog yapmaya çalışın! Hayvanlar koklaşarak, insanlar konuşarak anlaşırlar. Sadece sizin gibi düşünenleri işlerin başına getirmeyin! Bugün birçok kamu müessesemizin işi bilmeyenler tarafından yönetildiğini görüyorum. Kadrolaşmayın! Sadece sempatizanlarınızı veya öyle görünenleri kadrolara yerleştirmeyin. "Hayır! Yapmıyorum!" demeyin. Ben Ankara'da yaşıyorum. Duyuyor, kontrol ediyor ve görüyorum. Kapasitesiz, bilgisiz insanlar önce memlekete, sonra size zarar verir.
Diktatörleşmeyin! Milletvekillerinize dahi beyanat vermeyi yasaklamayın! Medyayla, aydınlarla, yargıyla, askerle, üniversitelerle inatlaşmayın.
Sadece türban serbestliğini Anayasa'mızda değiştirmek dahi AB'ye girmemize büyük bir engel olacaktır.
Laikliğe, sizin tabiriniz ile ciğerden inanın, güvenin. Laiklik dini özgürlüklerin değişmez kanunudur.
Bir hadis-i şerif diyor ki: "Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilerin yanına açık sözlü danışmanlar nasip eder, sevmediklerine de dalkavuklar musallat eder."
Sıkça bahsettiğiniz büyük Türk düşünürü Edebali Hazretleri'nin öğütlerini bir kez daha okumanızı, içtenlikle tavsiye ediyorum.
Saygılarımla...

Prof. Dr. H. Güntekin Köksal
Pet Holding
Yönetim Kurulu Başkanı"

[email protected]
:h
     
     
Yazan : Mancılık Şehir: MANCILIK Zaman : 06 Subat 2010 Cumartesi  
urt dışında yaşayan adam karısına bir mail gonderiyor: Sevgili karıcığım, bu ay maaşımdan
sana para gönderemiyorum, onun yerine 100 öpücük gönderiyorum. Sen benim bir tanemsin. Kocan Allen
Karısı da ona cevap veriyor, Sevgili aşkım,
Gönderdiğin 100 öpücük için teşekkür ederim. Masraflar şöyle;
1- Sütçü bir aylık süt için 2 öpücüğü kabul etti,
2- Elektrikçi 7 öpücükten sonra anlasmaya razı oldu,
3- Evsahibi kira için hergün 2-3 defa uğruyor,
4- Bakkal sadece öpücüğe razı olmadı, ona ilave başka şeyler de verdim,
5- Diğer masraflar to plam 40 öpücük...

Beni lütfen merak etme, daha 35 öpücük bakiyem var ve bu ayı çıkarabilirim.
Gelecek ay için de aynı yönde mi plan yapmalıyım? Lütfen bilgi ver.
Sevgili karın Josephine
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Adamın biri işten eve gelmiş bir bakmış, karısı başka bir adamla yatakta. Hemen tabancasını almış ve öteki adama:
- 'Madem karımı istiyorsun onu benden erkek gibi al. Seni düelloya davet ediyorum'...
Öteki adam bunu kabul etmiş, ikisi birlikte yandaki odaya girmişler kapıyı kapatmışlar, sonra kadının kocası öteki adama fısıldamış;
- 'Aslında kimsenin canının yanmasına gerek yok, ikimizde havaya ateş edelim sonra ölmüş gibi yere yatalım,
karım ilk önce hangimizin yanına koşarsa en çok sevdiği odur'...
Böylece ikisi havaya bir el ateş edip hemen kendilerini yere atmışlar... Kadın silah sesini duyar duymaz koşarak içeri girmiş...
Yere yatan iki adama bakmış ve bağırmış.....:
- 'Hayatım çıkabilirsin, ikisi de öldü..!!!!
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Camii hocası hanımlara vaaz veriyormuş. Kadınlardan biri sormuş
- Hocam bir mühendisle beraber olursam onun cezası ne kadar. Hoca:
- 3 sene demiş
- avukatla olursam?
- 5 sene
- doktorla olursam?
- 4 sene
- peki hocam hocayla olursam?
Hoca :
- seni gidi seniii .. sen cennete gitmek istiyorsun galiba...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Alışverişten sonra evine dönen kadın, kocasını yatakta genç ve güzel bir kadınla yakalayınca dehşete düşer.
Ortalığı dağıtmaya kalkışacağı sırada kocası onu durdurur.
'..Şöyle açıklayabilirim...' der..
'Eve dönerken bu zavallı kızı gördüm. Çok yorulmuştu. Onu arabama aldım.
Karnı da acıkmıştı, o yüzden onu eve getirdim ve senin buzdolabında unuttuğun rostoyu pişirdim.
Kızın ayakkabıları delinmişti. Modası geçti diye artık giymediğin ayakkabılarından bir çift verdim ona.
Üşümüştü, o yüzden sana doğum gününde aldığım fakat rengini beğenmediğin için hiç giymediğin süveteri ona verdim.
Kızın pantolonu parça parça olmuştu, artık senin kalçalarının sığmadığı bir pantolonunu da verdim.
Tam çıkmak üzereyken bana 'Karınızın artık kullanmadığı başka birsey var mı bu evde?' diye sordu.. ve işte buradayız..'

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Genç adam heyecanla eve gelmiş annesinin yanına giderek;
'Anneciğim, evlenmeye karar verdim ve hayalimdeki kadını buldum. Ancak senin de aynı fikirde olup olmayacağını merak ediyorum.
Eğlence olsun diye yarın sana üç tane hanım arkadaşımı getireceğim. Bakalım hangisi ile evleneceğimi bulabilecek misin?'
Anne merakla kabul etmiş, getir bakalım, demiş.
Ertesi gün, genç adam yanında üç tane güzel hanımla eve gelmiş. Hep beraber oturmuşlar, sohbet etmeye baslamışlar.
Bu arada anne çay, pasta servisi yaparken, sorular soruyormuş.
Akşam olunca hanımlar izin isteyip, kalkmışlar.
Genç, annesine dönerek; 'Tahmin et bakalım. Hangisiyle evleneceğim?'
Anne, büyük bir kararlılıkla; 'Kızıl saçlı olanla evleneceksin'
Genç çok şaşırmış; 'Nasıl olur, nasıl tahmin ettin? Tam isabet'
'İçlerinden bir tek onu sevmedim'

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Soğuk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir işadamı ve sekreteri arabalarını terketmek zorunda kalırlar ve
uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar.
Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir sürü battaniye bulunmaktadır. Geceyi geçirmeye hazırlanırlar ve işadamı
bir centilmen olarak, yatağı sekreterine verir,
'Ben yerde uyku tulumunda uyurum' der. Sekreter yatağına yatar, adam uyku tulumunun içine girerek fermuarı çeker.
Bir sure sonra tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar;
'Efendim, ben çok üşüyorum.' Ad am fermuarı açar, uyku tulumundan çıkar,bir battaniye alıp kadının üzerine örter,
tekrar uyku tulumuna girer, tam uyumak üzereyken yine sekreterinin sesini duyar;
'Efendim, ben hala çok üşüyorum.' Adam yine fermuarı indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter,
uyku tulumuna girerek fermuarı çeker. Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar;
'Ben yine çoooook üşüyorum'. Adam yattığı yerden;
'Bir fikrim var.' der,
'Burası ıssız bir yer. Neler olduğunu kimse göremez, istersen evliymişiz gibi davranabiliriz.'
Genc kadın kıkırdar; 'Tamam, bana göre hava hoş.' Adam yattığı yerden avazı cıktığı kadar bağırır;
'ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYEYİ KENDİN AL!!!!!'....

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Biri matematikçi, biri de mantıkçı olan iki rahibe bir aksam karanlığında kiliseye dönerlerken bir adam tarafından takip ediliyorlar.
Matematikçi rahibe mantıkçıya dönerek: 'Yaklaşık yirmi dakikadir bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor, su anda aradaki
mesafe elli metre' der. Bunun üzerine mantıkçı rahibe bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini ve adamın kendilerine tecavüz
edeceğini ve daha hızlı yürümeleri gerektiğini belirtir. Rahibeler daha hızlı yürümeye başlarlar. iki dakika sonra matematikçi rahibe:
'Adam da hızlandı ve aradaki mesafeyi kapatıyor,şu anda otuz metre arkamızda...' Mantıkçı rahibe: 'O zaman mantık olarak
koşmamız gerekir'. Rahibeler koşmaya başlar ve üç dakika sonra matematikçi rahibe : 'O da koşuyor ve arayı kapatıyor şu anda
mesafe on metre.' 'O zaman mantık olarak bizi yakalayacak, birimiz sağa diğerimiz sola saparak kiliseye ulasmaya çalışalım, en az
birimiz kurtulur.' ve matematikçi sağa dogru, mantıkçı sola doğru koşmaya başlar. Matematikçi yirmi dakika sonra kiliseye ulaşır ve
telaş içinde beklemeye başlar. Aradan kırk dakika geçtikten sonra mantıkçı rahibe gelir. Matematikçi sorar: 'Ne oldu, ne yaptın ?' '
Adam beni takip etti, artık mesafe üç-beş adıma kadar azalmıştı, mantık olarak daha fazla koşmanın anlamı yoktu...' 'Eeee?...' '
Mantık olarak ben durdum, adam da durdu.' 'Sonra?...' 'Mantik olarak ben eteğimi kaldırdım, o da pantolonunu indirdi.' '
Peki daha sonra?...' Daha sonra ne olacak ki? Eteğini kaldırmış bir rahibe, pantolonunu indirmiş bir adamdan daha hızlı koşar..!!!!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

4-1 lik Sivas maci ardindan haklı galibiyet tüm fenebahçelileri ve futbolcuları sevince boğunca Başkan Aziz Yıldırım soyunma
odasına girer ve ......
- çocuklar dileyin benden ne dilerseniz...
futbolcularda‚
-Başkanım ‚parada pulda gözümüz yok ‚haftalardır çok çalıştık ve yorulduk‚sadece eğlenmek istiyoruz ‚ derler
Başkanda
-Tamam çocuklar sizin için pazar günü galatasarayla maç ayarladım doya doya eğlenin ‚der

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

14 şubat sabahı kadın uyanır uyanmaz ''kocacığım" demiş, ''rüyamda ne gördüm biliyor musun, akşam eve elinde çok
güzel bir paketle geliyorsun. ben de paketi heyecan içinde açıyorum ve içinden ne çıkıyor biliyor musun ? bir inci kolye!
sence bunun anlamı ne olabilir?"

adam gülümsemiş : ''bu akşam ögrenirsin sevgilim.''

adam akşam eve gelmiş, elinde gayet güzel paketlenmiş bir kutu... kadın gözlerine inamamış; ''kocacığım sen bir harikasın!..''
paketi alelacele açmış... ve kutunun içinden ne çıkmış dersiniz?

...
...
...
...
...
...
...
...
...


rüya tabirleri kitabı!

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

KADIN ZEKASI....

John isten cikmadan once karisini evden arar;

-Tatlım , patron bir kac arkadasiyla beraber komsu eyaletteki
buyuk golde balik avlamaya gidecek,benim de gelmemi istiyor. Bu hafta
sonunu orada gecirecegiz. Bu benim terfi almam icin iyi bir firsat.
Benim icin yeteri kadar giysi ve olta takim cantami hazirlarmisin?

Direk ofisten cikacagiz ve gecerken evden cantalari alirim. Ha, yeni ipek
mavi pijamami da Koymayi unutma. Karisi biraz iskillenir. Fakat
kocasinin istediklerini yapar. Hafta basinda adam eve gelir,biraz yorgundur
ama iyi gozukmektedir. Karisi onu karsilar ve cok balik tutup
tutmadigini sorar.

John: Ha, evet epey balik tuttuk. . Fakat sana soyledigim pijamayi cantaya koymamissin.
Karisi: Oltanın bulunduğu takim cantasina koymuştum.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
     
Sayfalar: <<< 1 2 3 4 5 >>>

en iyi açık parfüm | açık parfüm | Parfüm | indir