Yazan : İsmail Oğuz Şehir: Ilıca-Balya-Balıkesir Zaman : 28 Subat 2010 Pazar | |||
Siteniz güzel olmuş. Tebrikler.
Ancak Mancınık köyü tarihi olmayan bir köy mü ki tarihi ile ilgili bilgiler yok!!!! | |||
Yazan : Ümit Yaşar Şehir: MANCILIK Zaman : 19 Subat 2010 Cuma | |||
Dostlar Seni Unutur mu?
________________________________________ Doldurulmaz yerin senin Dostlar seni unutur mu? Hiç sönmezdi nurun senin Dostlar seni unutur mu? Tertemiz bir özün vardı Apaydınlık yüzün vardı Söylenecek sözün vardı Dostlar seni unutur mu? Her gerçeği gören sendin Aşk sırrına eren sendin Gönüllere giren sendin Dostlar seni unutur mu? Çektin, yazdın ve söyledin Verdin, almak istemedin Sadık yarim toprak dedin Dostlar seni unutur mu? Hiç kimseyi incitmedin Kalp kırmadın, kin gütmedin Dostlarını unutmadın Dostlar seni unutur mu? Şiirde sağlam temeldin İnsanlıkta en güzeldin Biz bir ÜMIT, sen VEYSEL'din Dostlar seni unutur mu? Yukarı Bir Gece Ansızın Gelebilirim ________________________________________ Bu kadar yürekten çagirma beni Bir gece ansizin gelebilirim Beni bekliyorsan, uyumamışsan Sevinçten kapında ölebilirim Belki de hayata yeni baslarim Içimde küllenen kor alevlenir Bakarsin hiç gitmem kölen olurum Belki de seversin beni kimbilir Kal dersen, dağlarca severim seni Bir deniz olurum ayaklarinda Ask bu özleyis bu, hiç belli olmaz Kalbim duruverir dudaklarında Ya da unuturum kim oldugumu Hatirlamam belki adimi bile Belki de çildirir, deli olurum Sana kavuşmanın heyecanıyla Aşk bu, bilinir mi nereye varir Ne durdurur özlemini, sevenini Bakarsın ansızın gelebilirim Bu kadar yürekten çagirma beni Yukarı Yine de İyimserlik ________________________________________ Kardeşim Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana Uçak sağ salim inebilsin meydana Doktor gülerek çıksın ameliyattan Kör çocuğun açılsın gözleri Delikanlı kurtarılsın kurşuna dizilirken Birbirine kavuşsun yavuklular Düğün dernek yapılsın hem de Susuzluk da suya kavuşsun Ekmek de hürriyete Kardeşim Sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana Onların dedikleri çıkacak Eninde de, sonunda da... Yalnız Kadınlar ________________________________________ Kim bilir yalnızlığı kadınlar kadar Karlı dağların en yüksek tepeleri mi Terkedilmiş şehirlerin caddeleri Gökyüzünün yıldızsız geceleri mi Kadınlar bir ömür boyunca yalnız Ta dünya kurulduğundan beri Yalnızlık ışığını yakar her gece Sonsuz karanlığımızda elleri Nasıl yağmur yağarsa yalnızlığına şehrin Öyle mahzun ve yalnız kadınlar tanıdım Denizler ortasında geniş ve derin Bir dünya gördüm kadınların gözlerinde kapkara Yalnızlık ne imiş anladım Acıdım kadınlara Adak ________________________________________ Sana şiirler okuyacağım, gitme Günesler doğacak yalnızlığımdan Sana bir ışık getireceğim Büyük aydınlığımdan Sana bir dolu umut getireceğim Küçük ellerine sığmayacak Sana Afrika gecelerini getireceğim, sımsıcak Sana çiçekler getireceğim Bozulmuş güz bahçelerinden Sana bir serinlik getireceğim Yağmur tanelerinden Sana avuç avuç yıldız getireceğim Güneşimden başka Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim Kopuk kopuk dalga dalga Sana bir rüzgar getireceğim Dağlardan, tepelerden GITME, sana zamanı getireceğim Zamanın bittiği yerden Mektup ________________________________________ Biliyor musun Senden ayrılalı sakal bıraktım Zamanının akışına koyuverdim kendimi Gömleklerim kolalı değil artık Pantolonum ütülü değil Ayakkabım boyalı değil Öylesine değiştim ki Görsen tanıyamazsın Sabahları gün doğarken kalkıyorum İlk isim bir sigara yakmak oluyor Ve bir süre denizin hışırtısın dinliyorum Sonra, apansız sen geliyorsun aklıma Gözlerin, dudakların, ellerin geliyor Simdi nerdesin kim bilir Yatağında uyuyor olmalısın Artık beni görme rüyalarında, korkarsın. Mevsim sonbahar malûm ya Serde de kör olası sairlik var Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum Ağaçların yaprakları dökülmeğe başladı Keskin poyrazlar esiyor kuzeyden Kuşlar durmadan göç ediyor Ara sıra düsenler oluyor yorgun ya da yaralı Tutup okşuyorum tüylerini, gagalarından öpüyorum Ve diyorum ki Sana kavuşmak için bir göçmen kus olmalı İşte böyle Günler, haftalar geçip gidiveriyor Saçım, sakalım birbirine karıştı Yine de her geçen gün Kendime biraz daha alışıyorum Ve biliyor musun Unutamayacağımı bile bile Seni unutmaya çalışıyorum... Dost Bildiklerim ________________________________________ Sanırdım gündüzdü onlarla gecem İçimde ümitti dost bildiklerim Ne zaman yıkılıp yere düştüysem Bırakıp da gitti dost bildiklerim Hepsi varken baharımda, yazımda: Kisin bir burukluk kaldı ağzımda Seneler senesi oysa gözümde Cihana eşitti dost bildiklerim Nerde o sözlere kandığım günler? Her gülen yüzü dost sandığım günler Acıdan kahrolup yandığım günler Ta canıma yetti dost bildiklerim Meydana çıkalı asil çehreler Aydınlanmaz oldu artık geceler Yalanlar tükendi, indi maskeler Birer birer bitti dost bildiklerim Korkar oldum bana "dostum" diyenden Yoksa yok olandan, varsa yiyenden Ne onlardan eser kaldı ne benden Beni benden etti dost bildiklerim Her Gün Seninle ________________________________________ Güzel olan Her günü seninle tekrar tekrar yasamak Erimek yarini olmayan zamanlarda Durdurmak bir yerde bütün saatleri Bütün kuralları kırıp parçalamak Sonra varmak o yerlere Mevsimlere dur demek Kar yağarken çiçek açtırmak ağaçlara Güneşi bir aksam saatinde tutup bırakmamak Sonra doldurmak ay ışığını kadehlere Delicesine içmek Ve unutabilmek her şeyi ansızın Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları asmak Güzel olan Sevmek seni Tanrılar gibi Seninle Tanrılaşmak... Bir gün bu akan sele dur diyeceğim, göreceksin Ne bu şehir kalacak Ne bu duygusuz sürü Bu korkunç kalabalık Her vapur seni getirecek bana Bütün istasyonlarda seni bekleyeceğim Kapılar sana açılacak Senin için söylenecek şarkılar Şiirler senin için yazılacak Her evde bir resmin Her meydanda bir heykelin olacak Ve sen kimi gün bir rüzgar gibi Kimi gün denizler gibi, bulutlar gibi Kopup ötelerden, ötelerden Yalnız bana geleceksin Bir gün bu akan sele dur diyeceğim göreceksin. Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm Sende buldum erişilmez hazları Yanında sivrildim korkulardan, yalanlardan Duyguların en ölmezini sende duydum Susuzluğum dudaklarında dindi Yalnızlığım ellerinde Çoğu gün unuttum açlığımı Sende doydum... İlk defa seninle bütünlendim, anlıyor musun Anladım yaşadığımı her nefes alışta Seninle geçtim bütün zamanlardan Seninle var oldum Eridim seninle bir sonsuz çalkanışta. Ellerinde bir yer vardır, ben bilirim Ne zaman oradan öpsem, Değişir gözlerinin rengi Yanar dudakların, terler avuçların Dökülür kapkara aydınlık gibi Omuzlarına saçların Gitgide artar kalbinin vuruşları Bir musiki halinde dünyamı doldurur Ansızın bütün sesler kesilir Zaman durur Bir bas dönmesi baslar o en yükseklerde Her gün seninle yeniden var oluruz Eriyip kaybolduğumuz yerde... Sesini duymadığım gün Yaşanmış değil Açan çiçek değil Öten kus değil Yüzünü görmediğim gün İçimde yıldızlar sönük Güneşler Güneş değil Seni sevmediğim gün Seni anlamadığım gün Olacak is değil... Her günüm seninle geçsin O güneşe en yakın Kimsenin varamayacağı bir dağ başında Uçsuz bucaksız uzak denizlerde İnsan ayağı değmemiş ormanlarda Uzaklarda, en uzaklarda O gemilerin uğramadığı limanlarda Işığım ol, alınyazım ol benim Vatanim ol, evim ol Yeter ki bir ömür boyu benim ol Her günüm seninle geçsin... Bir Gün Anlarsın ________________________________________ Uykuların kaçar geceleri Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar, ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişcesine dolar içine Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için Vurursun başını soğuk taş duvarlara Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın Duyarsın Ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin Niçin yaratıldığını Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın Dolar gözlerin için burkulur Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların Sevilen gözlerin erişilmezliğini O hiç beklenmeyen saat geldi mi Düşer saçların önüne ama bembeyaz Uzanır gökyüzüne ellerin Ama çaresiz Ama yorgun Ama bitkin Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı Sevmek ne imiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın hayal kurmayı Beklemeyi Ümit etmeyi Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi Lanet edersin yaşadığına Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın Yukarı Beni Unutma ________________________________________ Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde Seni yaşar ve seni düşünürüm Hayal içinde perişan yürürüm Sen de karanlığın sustuğu yerde Beni unutma O saatlerde serpilir gülüşün Bir avuç su gibi içime, ey yar Senin de başında o çılgın rüzgar Deli esiverirse bir gün Beni unutma Ben ayağımda çarık, elimde asa Senin için su yollara düşmüşüm Senelerce sonra sana dönüşüm Bir mahşer gününe de rastlasa Beni unutma Hala duruyorsa yeşil elbisen Onu bir gün benim için giy Saksıdaki pembe karanfilde çiğ Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen Beni unutma Büyük acılara tutuştuğum gün Çok uzaklarda da olsan yine gel Bu ölürcesine sevdiğine gel Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün Beni unutma ________________________________________ ...................................*................................... * * | |||
Yazan : MANCILIK Şehir: MANCILIK Zaman : 12 Subat 2010 Cuma | |||
"Yavaşla!" kitabının yazarı psikiyatrist Kemal Sayar'dan:
* Hayatımızın her alanını telaşla yaptığımız bir şeylerle dolduruyoruz. Modern toplum hızla unutmak istiyor. Oysa günümüzde bazı şeyleri hatırlamaya ihtiyacımız var. * Yavaşlamak insanın kendi kendine bakmasını mümkün kıldığı için de önemli. Yavaşladığımız zaman ilgimizi iç dünyadan dışımıza çevirmiş oluyoruz. İçimizde sarsılmaması gereken birtakım şeyler arıyoruz. Hız dünyasında insana mutluluk veren sabit değerler kalmamaya başlıyor. * Hız, esrime ve esneklik veriyor insana. Hayatın her anını koşturarak geçiren biri görünüşte mutlu; ama o meşguliyetler gün geliyor insana da tatminsizlik hissine inkılap ediyor. İnsanın daha derinden haz verecek birtakım içsel kaynaklar gerekiyor. Bunlar ancak içe bakışla, tefekkürle, murakabe ile yakalanacak değerler. * Gençler için de "huzurev"lerine ihtiyaç var. Bir çayın etrafında sohbete tutuştuğumuz anlara, sevdiklerimize zaman ayırdığımız vakitlere ihtiyacımız var. * Mutluluk alanında yapılan çalışmalar bize insanın karnı doyduktan ve iyi kötü barınacak bir çatısı olduktan sonra maddî refahın artmasının insana mutluluk olarak geri dönmediğini gösteriyor. İş dünyası insanın mutsuzluğunun en önemli nedenlerinden birisi günümüzde. İş ortamında insanlar ruhlarını ve kendilerini ifade edemiyorlar. * Telaşlı hayata reçetemiz şudur: Hayatı basitleştirin! Bugün Batı’da yavaşlama hareketi bayağı ciddi bir taraftar topluyor kendisine. Bunun için ne yapabiliriz: Tüketim alışkanlığımızdan kendimizi biraz geriye çekebiliriz. İnsanlar markalar arasında karar verirken bile büyük mutsuzluk yaşıyorlar. Paraya tahvil edilemeyecek temel değerlerin hakkını vermeliyiz. * Bir dostumuz yardım talep ettiğinde hızlıca koşmak lazım ama. Hayırda acele etmeli. Biz ego tatmininde çok acele ediyoruz. Bedenlerimiz çok hızlı; ama duygularımız ve ruhlarımız o hıza yetişemiyor. * Bir insan, hayatı sadece araba camından izlerse tabiatla konuşamaz. Bu da bizi yoksullaştıran bi şey. Henry David Thoreau’nun Walden Gölü’nün kıyısında yaptığı gibi haftalar süren uzun yürüyüşler ve inzivalar yapmak, börtü böcekle konuşabilmek gerekir. Cep telefonunu zaman zaman kapatıp, kapsama alanından çıkmak, e-mail yerine dolmakalemle mektuplar göndermek iyi hamleler olabilir. * Araba, insanı yalnızlaştırıcı bir şey çünkü. Hızın getirdiği çok fazla hastalıklar var. Medeniyet hastalığı denilen psikomatik hastalıklar, kardiyolojik sorunlar, panik bozukluğu ve bağırsak problemleri... Aşırı zaman baskısı altında yaşayan insanların kalp krizine yakalanma olasılığı çok daha yüksektir. * Hız kültüründe yaşamaya alışmış insanlar, kendilerini o hızın getirdiği üretime ayarlayamadıkları zaman depresyona girmeye başlıyorlar. * Hızlı balığın yavaş balığı yuttuğu bir anlayış üzerine kurulu bir ekonomik sistem var. Bu tip insanların tatillerini bile bir telaş duygusu içinde yaşadıklarını görüyorum. Tatil beldelerinde o kadar çok insan, havuz başında, ormanda, deniz kenarında sürekli olarak cep telefonları ile talimatlar yağdırırlar. İşte bu yavaşlayamama, insanın kendi narsislik ihtiyaçlarını karşıladığı bir ruh halidir. * Postmodern kapitalizm yavaşlığı da ticarî bir mamul haline getirerek size satıyor. Birtakım meditasyon ve ‘içini dök rahatla’ tarzında basit terapi programlarıyla pazarlıyor. Hâlbuki bu, insanın tek başına başarabileceği bir şeydir. Bir parkın köşesine gidip oynayan çocukları, bitkileri seyretseniz bile aynı sonucu alırsınız. * Hem bizi hızlandırıp hem de yavaşlama programları ile cebimizdeki paradan birazını daha alıyorlar. * Yavaşlayıp da oradan kendine bir hazine bulabilen insanlara hayranlıkla bakıyorum. Sadece yavaşlığı, miskinliği yüceltmek bizim kültürümüze ters. ‘Yavaş yavaş acele et’, çok doğru bir felsefe. Ânı yakalamak, ânın oğulları olmak önemli. * Hız, insanın doğal ritimlerine bir müdahaledir. * A ve B şehrinden yola çıkan iki kişiden biri saatte 5, diğeri 8 km hızla yol alıyor. İlki şehre diğerinden 15 dakika önce geliyorsa kazanan kimdir? Son gelen kazanır. Çünkü o yolda bir sürü insana hikâyesini anlatmış ve birçok kişinin de hikâyesini dinlemiş olarak zengin bir şekilde gelir. * Hız eksenli bir hayata eklemlenmek durumunda kalan ve bu kısır döngüden rahatsız olanlar YAVAŞLAYIN! Bu dünyadan bir kere geçeceksiniz! | |||
Yazan : Mancılık Şehir: MANCILIK Zaman : 12 Subat 2010 Cuma | |||
Ey oğul! Beysin...
* Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül almak sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana. Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana. * Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz. * Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin. * Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın! Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. * Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. * Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. * İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. * Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. * Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. * Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! * Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir... * Şu üç kişiye acı: (1) cahiller arasındaki alime, (2) zengin iken fakir düşene ve (3) hatırlı iken itibarını kaybedene. * Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. * Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler. * En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. * Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar. * İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir! * Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. * Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı. Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. * Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. * Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az! * Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. * Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez! * Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın... | |||
Yazan : Mancılıklı Şehir: MANCILIK Zaman : 12 Subat 2010 Cuma | |||
Serpil YILMAZ
'Ülke bölünüyor' İşadamı Prof. Dr. Güntekin Köksal'dan Başbakan'a açık mektup Genç cumhuriyetin rahmetle andığımız sanayi öncülerinden Vehbi Koç'un başbakanlara gönderdiği mektupları, Sakıp Sabancı'nın medya önünde iktidarlara yönelik eleştirilerini anımsatır, "ciğerden" gelen bir ses, onu sizinle paylaşacağım. "Başbakan'a açık mektup" yazan Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güntekin Köksal'ın sözcükleri yer alacak burada. Mektuba köşemde yer vermemdeki en önemli kriter; samimi bir vatandaş olarak gördüğüm Köksal'ın adının bugüne kadar hiçbir siyasetçiyle birlikte anılmaması ve servetinin kaynağının bilgiyle donatılmış emek olduğunu bilmem. Üreten ve düşünen insanların sesi diye okudum mektubu, aynen aktarıyorum: "Ankara, 14 Şubat 2008 Sn. Recep Tayyip Erdoğan T.C. Başbakanı Başbakanlık/Ankara Başbakan'a açık mektup Sayın Başbakan, Ben müsaadenizle önce kısaca kendimi tanıtayım. 77 yaşında bir işadamıyım. Devlet bursu ile Avrupa'da okudum. Maden ve petrol konularında 2 master yaptım. Yurda döndükten sonra 10 senesi Batman'da olmak üzere 17 sene TPAO'da çalıştım. 34 senedir de 1974'te kurduğum Pet Holding şirketlerini yönetiyorum. SSCB, Almanya, Rusya, Kazakistan, Azerbaycan ve Yemen'de başarılı yatırımlar yaptım. Halen Türkiye, Kuzey Irak ve Yemen'de çok değerli sahalarda petrol üretimi yatırımlarım var. Çeşitli konularda ilklere imza atan, girişken bir müteşebbisim. Risk alırım. Memleketimi çok severim. Hiç sigortasız adam çalıştırmam, vergi kaçırmam... Çok eski ve köklü bir aileden geliyorum. Dedelerim, sadrazam, vezir, asker olarak ülkemize hizmet etmiştir. Atatürk ve devrimlerine çok bağlıyım. Atatürk olmasaydı ve bu devrimleri yapmasaydı bugün bizim dinimiz ve ismimizin de aynı kalması imkânı olmadığına inanırım. Kısacası yüzde yüz bir Atatürk çocuğuyum. Allah'a inancım tamdır. Allah'ın dürüst, çalışkan, doğru insanların daima yanında olduğuna tecrübelerimle de inanırım. Türkiye'den kolay kolay vatan haini çıkmaz. Sizin ülkenizi sevdiğinize ve kendi stilinizde ülkemizi kalkındırmaya çalıştığınıza inanıyorum. Zeki, çalışkan ve çok karizmatik bir karaktere sahip olduğunuzu da biliyorum. Ancak ülkenin bugünkü durumunu üzülerek söyleyeyim ki hiç iyi görmüyorum. Hemen sinirlendiğinizi, kızdığınızı ve söylendiğinizi görüyorum. Medyaya sinirli, sert, kırıcı beyanatlar veriyorsunuz. Bir başbakanın her dakika sinirlenmeye hakkı yoktur. Ülke bölünüyor... Biz ve onlar diyorsunuz. Bu ne demek? Tarihimizde hiçbir başbakan halka böyle hitap etmemiştir. Kendinize hâkim olun! Senelerce üniversitelerde hocalık yaptım. Konferanslar verdim. Hâlâ da üniversitelerde konferanslar veririm. Babanız yaşındayım. Hocayım... Bu yüzden hiçbir işadamının yapamadığı bu ikazları yapmaya hakkım var. Küçük bir vakfımızda her sene 25-30 üniversite çocuğuna burs veririz. Sayın Başbakan! Müsaadenizle size birtakım tavsiyelerde bulunuyorum: Bugün çok güçlüsünüz. Ya yarın? Allah bilir!!! İnsanlar kendilerini en güçlü hissettikleri zamanlarda en büyük hataları yaparlar. Tarihte bu husus defaatla sabittir. Ancak şu atasözünü hiç unutmayın! "Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var" "Keskin sirke küpüne zarar verir!" Sinirlerinize hâkim olun! Bağırıp çağırıp kötü konuşmayın. İnsan kalbi sırça gibidir. Kırdığınızda tamiri imkânsızdır. Çok ağır konuşuyorsunuz. Aydınlara, medyaya, yargıya, üniversitelere değer verin, görüşün, fikirlerini alın! Onlar da bu memleketin çocukları!!! Onların fikirleri, görüşleri, bilgileri, tavsiyeleri etrafınızdaki çok kişiden daha değerli olabilir. Her güçlü kişinin etrafının "evet efendimciler", "dalkavuklar" tarafından sarılmış olduğunu bilmeniz lazım. Etrafınızdakilerin çoğunluğu her şeyi size soruyorlar. Her şeyi hiç kimse bilemeyeceği gibi siz de bilemezsiniz. Bilmediklerinizi açıkça söyleyin. Her hususta fikir beyan etmeyin, danışın, öğrenin. Monolog yapıyorsunuz. Diyalog yapmaya çalışın! Hayvanlar koklaşarak, insanlar konuşarak anlaşırlar. Sadece sizin gibi düşünenleri işlerin başına getirmeyin! Bugün birçok kamu müessesemizin işi bilmeyenler tarafından yönetildiğini görüyorum. Kadrolaşmayın! Sadece sempatizanlarınızı veya öyle görünenleri kadrolara yerleştirmeyin. "Hayır! Yapmıyorum!" demeyin. Ben Ankara'da yaşıyorum. Duyuyor, kontrol ediyor ve görüyorum. Kapasitesiz, bilgisiz insanlar önce memlekete, sonra size zarar verir. Diktatörleşmeyin! Milletvekillerinize dahi beyanat vermeyi yasaklamayın! Medyayla, aydınlarla, yargıyla, askerle, üniversitelerle inatlaşmayın. Sadece türban serbestliğini Anayasa'mızda değiştirmek dahi AB'ye girmemize büyük bir engel olacaktır. Laikliğe, sizin tabiriniz ile ciğerden inanın, güvenin. Laiklik dini özgürlüklerin değişmez kanunudur. Bir hadis-i şerif diyor ki: "Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilerin yanına açık sözlü danışmanlar nasip eder, sevmediklerine de dalkavuklar musallat eder." Sıkça bahsettiğiniz büyük Türk düşünürü Edebali Hazretleri'nin öğütlerini bir kez daha okumanızı, içtenlikle tavsiye ediyorum. Saygılarımla... Prof. Dr. H. Güntekin Köksal Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı" [email protected] | |||
Yazan : Mancılık Şehir: MANCILIK Zaman : 06 Subat 2010 Cumartesi | |||
urt dışında yaşayan adam karısına bir mail gonderiyor: Sevgili karıcığım, bu ay maaşımdan
sana para gönderemiyorum, onun yerine 100 öpücük gönderiyorum. Sen benim bir tanemsin. Kocan Allen Karısı da ona cevap veriyor, Sevgili aşkım, Gönderdiğin 100 öpücük için teşekkür ederim. Masraflar şöyle; 1- Sütçü bir aylık süt için 2 öpücüğü kabul etti, 2- Elektrikçi 7 öpücükten sonra anlasmaya razı oldu, 3- Evsahibi kira için hergün 2-3 defa uğruyor, 4- Bakkal sadece öpücüğe razı olmadı, ona ilave başka şeyler de verdim, 5- Diğer masraflar to plam 40 öpücük... Beni lütfen merak etme, daha 35 öpücük bakiyem var ve bu ayı çıkarabilirim. Gelecek ay için de aynı yönde mi plan yapmalıyım? Lütfen bilgi ver. Sevgili karın Josephine ----------------------------------------------------------------------------------------------------------- Adamın biri işten eve gelmiş bir bakmış, karısı başka bir adamla yatakta. Hemen tabancasını almış ve öteki adama: - 'Madem karımı istiyorsun onu benden erkek gibi al. Seni düelloya davet ediyorum'... Öteki adam bunu kabul etmiş, ikisi birlikte yandaki odaya girmişler kapıyı kapatmışlar, sonra kadının kocası öteki adama fısıldamış; - 'Aslında kimsenin canının yanmasına gerek yok, ikimizde havaya ateş edelim sonra ölmüş gibi yere yatalım, karım ilk önce hangimizin yanına koşarsa en çok sevdiği odur'... Böylece ikisi havaya bir el ateş edip hemen kendilerini yere atmışlar... Kadın silah sesini duyar duymaz koşarak içeri girmiş... Yere yatan iki adama bakmış ve bağırmış.....: - 'Hayatım çıkabilirsin, ikisi de öldü..!!!! ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Camii hocası hanımlara vaaz veriyormuş. Kadınlardan biri sormuş - Hocam bir mühendisle beraber olursam onun cezası ne kadar. Hoca: - 3 sene demiş - avukatla olursam? - 5 sene - doktorla olursam? - 4 sene - peki hocam hocayla olursam? Hoca : - seni gidi seniii .. sen cennete gitmek istiyorsun galiba... ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Alışverişten sonra evine dönen kadın, kocasını yatakta genç ve güzel bir kadınla yakalayınca dehşete düşer. Ortalığı dağıtmaya kalkışacağı sırada kocası onu durdurur. '..Şöyle açıklayabilirim...' der.. 'Eve dönerken bu zavallı kızı gördüm. Çok yorulmuştu. Onu arabama aldım. Karnı da acıkmıştı, o yüzden onu eve getirdim ve senin buzdolabında unuttuğun rostoyu pişirdim. Kızın ayakkabıları delinmişti. Modası geçti diye artık giymediğin ayakkabılarından bir çift verdim ona. Üşümüştü, o yüzden sana doğum gününde aldığım fakat rengini beğenmediğin için hiç giymediğin süveteri ona verdim. Kızın pantolonu parça parça olmuştu, artık senin kalçalarının sığmadığı bir pantolonunu da verdim. Tam çıkmak üzereyken bana 'Karınızın artık kullanmadığı başka birsey var mı bu evde?' diye sordu.. ve işte buradayız..' --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Genç adam heyecanla eve gelmiş annesinin yanına giderek; 'Anneciğim, evlenmeye karar verdim ve hayalimdeki kadını buldum. Ancak senin de aynı fikirde olup olmayacağını merak ediyorum. Eğlence olsun diye yarın sana üç tane hanım arkadaşımı getireceğim. Bakalım hangisi ile evleneceğimi bulabilecek misin?' Anne merakla kabul etmiş, getir bakalım, demiş. Ertesi gün, genç adam yanında üç tane güzel hanımla eve gelmiş. Hep beraber oturmuşlar, sohbet etmeye baslamışlar. Bu arada anne çay, pasta servisi yaparken, sorular soruyormuş. Akşam olunca hanımlar izin isteyip, kalkmışlar. Genç, annesine dönerek; 'Tahmin et bakalım. Hangisiyle evleneceğim?' Anne, büyük bir kararlılıkla; 'Kızıl saçlı olanla evleneceksin' Genç çok şaşırmış; 'Nasıl olur, nasıl tahmin ettin? Tam isabet' 'İçlerinden bir tek onu sevmedim' --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Soğuk ve karlı bir gecede tipiden yolunu kaybeden bir işadamı ve sekreteri arabalarını terketmek zorunda kalırlar ve uzun bir yürüyüşten sonra üşümüş ve ıslanmış durumdayken bir kulübe bulurlar. Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir sürü battaniye bulunmaktadır. Geceyi geçirmeye hazırlanırlar ve işadamı bir centilmen olarak, yatağı sekreterine verir, 'Ben yerde uyku tulumunda uyurum' der. Sekreter yatağına yatar, adam uyku tulumunun içine girerek fermuarı çeker. Bir sure sonra tam uyumak üzereyken, sekreterinin sesini duyar; 'Efendim, ben çok üşüyorum.' Ad am fermuarı açar, uyku tulumundan çıkar,bir battaniye alıp kadının üzerine örter, tekrar uyku tulumuna girer, tam uyumak üzereyken yine sekreterinin sesini duyar; 'Efendim, ben hala çok üşüyorum.' Adam yine fermuarı indirir, tulumdan çıkar, bir battaniye daha alıp kadının üstüne örter, uyku tulumuna girerek fermuarı çeker. Tam uykuya dalacağı sırada yine duyar; 'Ben yine çoooook üşüyorum'. Adam yattığı yerden; 'Bir fikrim var.' der, 'Burası ıssız bir yer. Neler olduğunu kimse göremez, istersen evliymişiz gibi davranabiliriz.' Genc kadın kıkırdar; 'Tamam, bana göre hava hoş.' Adam yattığı yerden avazı cıktığı kadar bağırır; 'ÖYLEYSE KALK VE KAHROLASI BATTANİYEYİ KENDİN AL!!!!!'.... --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Biri matematikçi, biri de mantıkçı olan iki rahibe bir aksam karanlığında kiliseye dönerlerken bir adam tarafından takip ediliyorlar. Matematikçi rahibe mantıkçıya dönerek: 'Yaklaşık yirmi dakikadir bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor, su anda aradaki mesafe elli metre' der. Bunun üzerine mantıkçı rahibe bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini ve adamın kendilerine tecavüz edeceğini ve daha hızlı yürümeleri gerektiğini belirtir. Rahibeler daha hızlı yürümeye başlarlar. iki dakika sonra matematikçi rahibe: 'Adam da hızlandı ve aradaki mesafeyi kapatıyor,şu anda otuz metre arkamızda...' Mantıkçı rahibe: 'O zaman mantık olarak koşmamız gerekir'. Rahibeler koşmaya başlar ve üç dakika sonra matematikçi rahibe : 'O da koşuyor ve arayı kapatıyor şu anda mesafe on metre.' 'O zaman mantık olarak bizi yakalayacak, birimiz sağa diğerimiz sola saparak kiliseye ulasmaya çalışalım, en az birimiz kurtulur.' ve matematikçi sağa dogru, mantıkçı sola doğru koşmaya başlar. Matematikçi yirmi dakika sonra kiliseye ulaşır ve telaş içinde beklemeye başlar. Aradan kırk dakika geçtikten sonra mantıkçı rahibe gelir. Matematikçi sorar: 'Ne oldu, ne yaptın ?' ' Adam beni takip etti, artık mesafe üç-beş adıma kadar azalmıştı, mantık olarak daha fazla koşmanın anlamı yoktu...' 'Eeee?...' ' Mantık olarak ben durdum, adam da durdu.' 'Sonra?...' 'Mantik olarak ben eteğimi kaldırdım, o da pantolonunu indirdi.' ' Peki daha sonra?...' Daha sonra ne olacak ki? Eteğini kaldırmış bir rahibe, pantolonunu indirmiş bir adamdan daha hızlı koşar..!!!! --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 4-1 lik Sivas maci ardindan haklı galibiyet tüm fenebahçelileri ve futbolcuları sevince boğunca Başkan Aziz Yıldırım soyunma odasına girer ve ...... - çocuklar dileyin benden ne dilerseniz... futbolcularda‚ -Başkanım ‚parada pulda gözümüz yok ‚haftalardır çok çalıştık ve yorulduk‚sadece eğlenmek istiyoruz ‚ derler Başkanda -Tamam çocuklar sizin için pazar günü galatasarayla maç ayarladım doya doya eğlenin ‚der --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 14 şubat sabahı kadın uyanır uyanmaz ''kocacığım" demiş, ''rüyamda ne gördüm biliyor musun, akşam eve elinde çok güzel bir paketle geliyorsun. ben de paketi heyecan içinde açıyorum ve içinden ne çıkıyor biliyor musun ? bir inci kolye! sence bunun anlamı ne olabilir?" adam gülümsemiş : ''bu akşam ögrenirsin sevgilim.'' adam akşam eve gelmiş, elinde gayet güzel paketlenmiş bir kutu... kadın gözlerine inamamış; ''kocacığım sen bir harikasın!..'' paketi alelacele açmış... ve kutunun içinden ne çıkmış dersiniz? ... ... ... ... ... ... ... ... ... rüya tabirleri kitabı! --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- KADIN ZEKASI.... John isten cikmadan once karisini evden arar; -Tatlım , patron bir kac arkadasiyla beraber komsu eyaletteki buyuk golde balik avlamaya gidecek,benim de gelmemi istiyor. Bu hafta sonunu orada gecirecegiz. Bu benim terfi almam icin iyi bir firsat. Benim icin yeteri kadar giysi ve olta takim cantami hazirlarmisin? Direk ofisten cikacagiz ve gecerken evden cantalari alirim. Ha, yeni ipek mavi pijamami da Koymayi unutma. Karisi biraz iskillenir. Fakat kocasinin istediklerini yapar. Hafta basinda adam eve gelir,biraz yorgundur ama iyi gozukmektedir. Karisi onu karsilar ve cok balik tutup tutmadigini sorar. John: Ha, evet epey balik tuttuk. . Fakat sana soyledigim pijamayi cantaya koymamissin. Karisi: Oltanın bulunduğu takim cantasina koymuştum. -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- | |||